17 Mart 2013 Pazar

209 yılında yazdığım bir yazı


31 ARALIK 2009 PERŞEMBE


ikibinon barış yılı olsun demekten korkuyorum

yıllar önce bir film izlemiştim, film, sosyalist, eylemci, taktisyen ve teorisyen rosa luxemburg'u anlatan biografik bir filmdi. hiç unutmuyorum, sahne 1900 yılına girerken verilen bir yılbaşı partisiydi, karl liebknecht saatler tam 12'yi gösterdiğinde, özgürlük ve adalet yüzyılına giriyoruz kutlu olsun diyordu... ama 20. yüzyıl hiç de liebknecht'in düşündüğü gibi olmadı, 2 büyük dünya savaşı, lokal savaşlar, faşizm, nasyonal sosyalizm gibi otoriter, insanlık düşmanı, milliyetçi ve ırkçı ideolojilerin iktidara geldiği, iktidarını sürdürdüğü bir yüzyıl oldu... 20. yüzyılın ikinci yarısının neredeyse tamamı da soğuk savaş yılları olarak yaşandı... özgürlük, eşitlik ve adalet mücadelesi durmadı tabiki... ama koca bir yüzyıl karl liebknecht'in umduğu, umut ettiği gibi olmadı... geçenlerde arkadaşım hasan burgucu, facebook'tan mehmet saltoğlu'nun 2010 mesajını gönderdi, benzer duyguları mehmet sertoğlu'da dile getirmiş. ''Dostlar, bundan 30 yil önce, yirmili yaslarda her yeni yila bir isim koyardim. Klasik seylerdi. O döneme, gelismelere, psikolojime uygun sifatlar olurdu. 80 yilina “zafer yili” demistim. O yilda oglumuz oldu. Adini Zafer koyduk. Eylül’de de darbe oldu. Darbe oldugu gün sokaga çikmaya yeltendik. Baktik kus uçmuyor. Ikinci gün sokaga çiktigimizda bir gariplik vardi, direnis sinyalleri yoktu ama bu zafer yilinda “alti aya kalmaza cuntayi alasagi” ederiz diyorduk. Durumu 15 gün içerisinde sorumlu oldugumuz bölgelere gittigimizde kavramaya basladik. Direncimiz kirildigindan degil, öngörülerin tutmamasinda dolayi 80’den sonra yillara isim vermekten vazgeçtim.''
ben de 12 eylül'den birkaç ay önce, yoldaşlarımla devrimin yakın olduğunu düşünür, devrimci durumun oluştuğunu zafer yılının geleceğini konuşurdum. (hani celal bayar derdi ya ''bu kış komünizm gelecek'' diye :-) ama bırakalım zaferi, yenilgi, dağılış ve çöküşün başlangıç yılı oldu... aynen mehmet sertoğlu gibi direncimiz kırılmadı, hala dimdik ayaktayız ama öngörülerimiz tutmuyor (karl liebknecht'ten beri) ya fazlasıyla umutluyuz (iyiki öyleyiz) ya fazlasıyla iyi niyetliyiz (iyiki öyleyiz) ya fazlasıyla duygusalız (iyiki öyleyiz) ya fazlasıyla temiziz (iyiki öyleyiz)... galiba mevlana'nın dediği gibi kişiyi kendimiz gibi biliyoruz, artık her şey düze çıkacak dediğimiz anda, sisyphos efsanesinde olduğu gibi kayalar yeniden yuvarlanıyor ve biz yeniden aşşağıya inip kayaları yukarıya taşıyoruz...
işte tam da bu nedenle bu yıl 19 ekimde kürt barış grupları çoşku ile türkiye'den içeri girerken, içimde hep korku oldu, yeterince sevinemedim, peşinden barış karşıtlarının hamlesi ve süreç dtp'nin kapatılmasına kadar geldi, sadece öylemi türkiye'nin batısında işçiler (üstelik türk bayraklı, üstelik milliyetçi partilerin milletvekili destekli) coplanıyor, üzerlerine saldırılıyor. işin kötü yanı türkiye'nin batısındaki işçi hareketlerine, nasyonal sosyalist parti ve faşist parti sahip çıkıyor, bursa'da maden ocağındaki grizu patlamasında ölen işçilere de aynı iki parti sahip çıkıyor,,, bu kürt ve türk bölünmesini giderek derinleştiren tehlikeli bir süreç aynı zamanda... yine yıllar önce okuduğum (sanırım 1989'da yayımlandı) gazeteci rafet ballı'nın sosyalist sol konuşuyor adlı kitabı aklıma geldi, orda söyleşi yapılanlardan biri (ismini hatırlamıyorum) kürt halkının üzerine ateş açılsa, bomba yağsa, türk halkı buna izin vermez, kürt kardeşleriyle dayanışma içinde olurlar diyordu (tam olarak hatırlamıyorum ama söyledikleri temasal olarak böyleydi) şimdi yıl 2010, bu söyleşinin üzerinden yirmi yıl geçmiş, bırakın dayanışmayı, izmir'de, domaniç'te türk halkı, kürt ''kardeşlerini'' taşlıyor, kovalıyor, linç etmeye kalkıyor... yine aynı öngörüsüzlük, yine aynı iyi niyetlilik (yeniden söylüyorum iyiki iyi niyetliyiz, öyle olmasaydık, insanları, insanlığı sevemezdikki), sonuş olarak öngörülenlerin hepsi ters çıkıyor, ama ben yinede 2binon yılının barış yılı olacağından umutluyum, hem de her zamankinden daha çok umutluyum...
yeni yıl yazıma son verirken, geçtiğimiz yıl hamburg'ta tanıdığım, beraber 1 mayıs'ta yürüdüğüm, rakı içtiğim, muhabbet ettiğim ve çok sevdiğim, güzel insan, servet hoca'nın (servet ziya çoraklı) acı haberini aldım... küçük yaşta kaybettiği kızı umut'unu anlatışını unutamıyorum, servet hocam o çok sevdiği, doyamadığı kızı umut'unun yanına gitti, ışıklar içinde uyu güzel insan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder